top of page
Hiçbir Yer Sokağı

Hiçbir Yer Sokağı

        Karanlık, rutubetli odasında, siyah pencerelerin aralığından keşfettiği dünya, sadece bir sokaktan ibaret olmuş, kendince anlamlandırdığı nesneler, insanlar, davranışlar hep masum olmuştu. Ta ki o güne kadar. Lidya, o gün geldiğinde, asıl farklı olanın başkaları olduğunu, insanların her birinin aldatan ve köleleşen bireyler olduğunu anlayacaktı. Herkesin toplu bir şekilde gündelik yaşamın intiharına sürüklendiği fark edecek, yaşamın kurallarını koyanların tüm aldatmacalarını görecekti. Bu deneyimi boyunca akli dengesinin yerinde olmadığı düşünülen bilge babası, ona ışık olacak, bazı aşk ve zevk bağımlıları da o sokağın müdavimleri olacaktı.

        “Hayata bakmayı, hayata dokunmayı bilseler, dünyalarını süsleyen en güzel çiçeğin kendileri olduğunu bilebileceklerdi. Belki onları farklı bir yerden izleyen, hiç bilmediğimiz varlıklar, onları çiçek bahçesi olarak görüyor bile olabilirdi.

         Herkesin bir sokağı vardı. Herkes kendi sokağında yürüyor, koşturuyor, nefesleniyordu. Herkesin istediği son, o sokağın elbet bir gün denize çıkmasıydı. Kimi sabırlıca sokağında yürüyor, çıkmaza geldiğinde başka bir sokağa sapıyordu. Kimisi de henüz çıkmaza gelmeden, başka sokaklarda denizi aramaya devam ediyordu. Ancak herkesin sokağı, elbet bir gün denize çıkıyordu. Önemli olan denize çıkabilmek değildi, o gün geldiğinde yalnız da olsa, o deniz kenarında sandalyesinde oturup kendini dinleyebilmek, belki de dinletebilmekti. Mühim olan, hiçbir sokakta kaybolmamak, hiçbir yer sokağını yaratabilmekti.”

Mutsuz İnsanlar

Mutsuz İnsanlar

    Masalsı bir aşk ile evlendikten sonra hayatının daha güzel olacağını düşünen Meltem, hayallerinin aksine, çok kötü bir yaşama sahip olur. Kendisine şiddet gösteren kocasına istemeden zarar verir ve içinde bulunduğu kaos dolu dünyasından kaçmaya çalışır.  Fakat, mutsuz insanlar onun peşini bırakmaz.  Hayatına yön bulma yolculuğunda mutlulukla tanışır, hayatı ve kendini ilk defa tanımaya başlar. Tüm dertlerini, mücadelelerini geride bırakıp, tüm hırslarından, gündelik hayatın maddi ve manevi tüm hedeflerinden arınıp, mutluluğun yolunu bulmaya koyulur. Artık onun ihtiyacı olan tek şey deniz ve sessizliktir.

 

    Geleceğe dair umut taşımak, insanı mutsuz yapıyordu. Umut dolu olmak, hayal kurmayı gerektiriyor, hayaller gerçekleşmediğinde, mutsuzluk ile birlikte gelen umutsuzluklar, çaresizlikler insanı yıpratıyordu. Her mutsuz insan da yalnızlığını paylaşabilecek bir aşk arayışına giriyor, karşısına çıkan her masum insanı yıpratıyordu. Çünkü, Mutsuz İnsanlar’ın ihtiyacıydı aşk.

Su ile Dans


    ‘O, güzel gecelerime melisa kokusu olmaya gelmişti. Birkaç yudum kahve, birkaç sigara, bir avuç fesleğen kokusu olmaya gelmişti. Birkaç cümle dertleşip, birkaç metre sarılıp, birkaç damla ağlayacaktık. Tanımadığım kişilerce yudumlanmayacak, tanımadıklarını yağmuruna sokmayacaktı. Güzel gecelere hüzün olmaya gelmişti dünyaya, güzel ülkelere kraliçe, güzel masallara prenses olmaya gelmişti. Dizelerime konuk, soframa meze, simidime susam, çayıma şeker olmaya gelmişti. İyi ki de gelmişti. Ben geleceğimizin olduğuna inanıyordum. Hatta utanmasam geçmişimiz olduğunu bile düşünecektim.’

    Su, annesinin ve babasının ona yaşattığı sorunlarla mücadele etmeye uğraşırken, Barkın onun yanında olmak için elinden gelen her şeyi yapar. Bunu kendi aşkı için değil, karşısındakinin aşka olan ihtiyacından dolayı yapar. Su ile Barkın’ın edebi aşk yolculuğunda, dans geceleri ayrı bir tat verir. Fakat bu dans her zaman tek kişilik olmuştur.

Su ile Dans
bottom of page